30 Ekim 2017 Pazartesi

15. İstanbul Bienali // Abdülmecid Efendi Köşkü - "Kapı Çalana Açılır" / 1


Nakkaştepe'de bulunan Koç Topluluğu Spor Klübü'ne ait korunun içinde bulunan Osmanlı'nın son dönem yapılarından olan Abdülmecid Efendi Köşkü, 15. İstanbul Bienali kapsamında "Kapı Çalana Açılır" sergisiyle ilk kez kapılarını ziyarete açtı. Geçmişin izlerini taşıyan yapıda bir araya gelen resimden fotoğrafa, heykelden yerleştirmeye çok farklı teknikler ve malzemelerle üretilmiş yapıtlar bulunuyor. 

Biz de bu fırsatla son anda pazar gününü buraya gezmeye ayırdık, iyi ki ayırmışız. Bu tip etkinlikleri genelde ben bilirim ama bu sefer talep arkadaşlarımdan geldi, yine diyorum iyi ki gelmiş 💙 aylaryu 😍

Önünden her geçtiğimde içini merak ettiğim bir yerdi Koç Topluluğu Spor Klübü, bahçesinde ise bir köşk olduğunu bilmiyordum 🙄 Güzel bir bahçeden geçip solda kalan Abdülmecid Efendi Köşkü’nü görüyorsunuz. 




Sergi kitapçığımızı alıp köşkü gezmeye başlıyoruz 💙

1. Daphne Wright, Kuğu



Ölüm ve yaşam arasında uzanmış olan Kuğu, insanlar ve hayvanlar arasındaki ilişkiyi inceler. Kuğu, güzeli ve çirkini aynı anda taşıyan döndürülmüş bir anı taşır. Renkten tamamen arındırılmış olduğu için ürpertici bir hava yaratmakla birlikte, açık kanatlarında güzelliğin ve güzelliğin ve görkemin tüm mitsek niteliklerini taşıyan bu kuğu, kaçış ve mahkûmiyetin kesişim noktasında kalmış gibidir. 

2. Elmgreen & Dragset, Güncel Olaylar 2. Bölüm 



İki kişinin yer aldığı bu iki parçalı yapıtta, birini kapıya vururken, diğerini aynı kapının arkasında, savunmacı ve hassas bir pozisyonda içine büzülmüş otururken görüyoruz. (fotoğrafını çekmedim mi, silindi mi, karıştı mı anlamadım 🙄 çok üzgünüm bu eserin fotoğrafı yok-internette de bulamadım) Serginin başlığıyla da  oldukça uyumlu bir şekilde, sanatçılar birbirinin mahremine girmenin  hem huzursuz edecek hem de davetkar boyutlarını yansıtırken ne misafirin ne de ev sahibinin kendini evindeymiş gibi hissedemeyeceğini düşündürüyor.

3. Paul Carey, Bayan Doubtfire 
4. Patricia Piccinini, Gözlemci 








Patricia Piccinini’nin Gözlemci’si afacan bir çoçuğun üst üste sıralanmış sandalyelerin tepesinden aşağı gizlice dikizlemesini sahneler. Bu yapıtın hemen önündeki sandalyede afacan çocuğa bakmakla sorumlu olan Bayan Doubtfire oturur. Kucağında okuduğu ‘yaramaz’ içerikli kitaba gömülmüş, hemen arkasında olup bitenden habersiz gibidir. Bayan Doubtfire, adını tatsız bir boşanmanın ardından, müşfik bir babanın sırf çocuklarıyla daha çok zaman geçirebilmek için yaşlı bir dadı kılığına büründüğü Bayan Doubtfire filminden alıyor. Bayan Doubtfire, sanki zamanın başlangıcından beri huzurla oturmakta olduğu koltuğunda, yaşına ve mizacına hiç uymayan ve özellikle bir çocuk için merak konusu olabilecek türde bir kitap okurken, gerçekte kim olduğuna dair şüphe uyandırmak pahasına ikili kimliğini bir gizleyip bir açığa vuruyor. 



Benim de en sevdiğim buydu, çünkü 5 tane fotoğraf paylaştım, hiç anlaşılmadı dimi? 😊

5. Yaşam Şaşmazer, Kurt Çocuk 




Yaşam Şaşmazer yapıtlarında benlik ve öteki arasındaki tekinsiz karşılaşmaları keşfetmek ister. Sanatçının figürlerini hayvan ve insan arasındaki sınır çizgisinde yakalamaya çalıştığı sayısız ahşap heykelinden biri olan Kurt Çocuk, yerleşik toplumsal kodlarca dayatılan çocukluk idealini tersyüz eder. Çocuğun sadece başının arkasını görürüz; ters giydiği kurt kostümünün içinde yüzü örtülüdür. Kurt kostümünün altında bir oğlan çocuğu gizlenmektedir; yine de bu kostüm oğlanın çocuksu ama bir o kadar da huzursuz edici duruşundan daha ürkütücü değildir.

Gelelim olaylı heykele.. Biz bu olaylar olmadan önce gitmiştik, o nedenle heykelin sağlam halini görebildik.. Sanıyorum ki, kırılmış. Yazık.. Diyebileceğim başka bir şey yok maalesef.. İşin kötü tarafı fotoğrafları koyarken acaba koysam mı diye düşündüm.. Bir kez daha yazık..

6. Ron Mueck, Hırka Altında Adam




Ron Mueck‘in bu hipergerçekçi heykeli, izleyicileri neredeyse kalp atışlarını ve nefesini duyabilecek kadar yaklaşmaya davet ederek inanılmaz olanın keskin sınırlarına meydan okuyor. Adamın dile getirilemez bir şeyden gizleniyormuş hissi veren duruşu, hassasiyet ve yalnızlığın bir karışımı olarak görülebilir. Başına geçirdiği hırkanın altına kısmen saklanabilmiş olan bu adam, sanki dış dünyadan çekiniyor gibidir. (haksız da değilmiş😒) Bu hali izleyiciyi hem çeker hem de tereddüte düşürür. Hırka Altında Adam’ın yüzünü görebilmek için çömeldiğimizde, belli belirsiz de olsa, birisinin özel alanına zorla giriyormuş hissine kapılabiliriz. 

7. Harland Miller, Beklediğim Kişi Benim



Harland Miller, hayal ürünü Penguin klasikleri için kapaklar yaratan bir sanatçı ve yazar. Miller metni ve resmî kişisel, zekice düşünülmüş ve bazen de melankolik kitap başlıklarında yan yana getirerek, bu iki mecranın sunduğu olanakları araştırıyor. Bir görsel sanatçı olarak Pop art ve soyut resmin özelliklerini büyük bir titizlikle irdelediği, bir tiyatro oyunu yazarı olarak başlığını koyduğu Beklediğim Kişi Benim tam da bu doğrultuda bir yapıt. Miller’in seçtiği başlık, izleyicilerin zaten orada olanla yüzleşebilme olanağı üzerine düşünmesine vesile olabilir. 

8. Burhan Kum, Gösteri 



Burhan Kum, bir sanat yapıtının etkisini kırmanın en hızlı yolunun, görüldüğünün üzerini örtmek, onu görülmez kılmak olduğunu öne sürüyor. Kum’a göre, sadece o anki yönetimin çıkarlarıyla uyumlu, kabul edilebilir ve sergilenebilir olarak tanımlanmış yapıtları görmemize izin veriliyor. Bu yüzden sanatçı kendi yapıtlarında, gözlerden uzak tutulduktan sonra yeniden sergilenen, gizli kaldıktan sonra yeniden açığa çıkarılan sanat eserlerini araştırıyor. Gösteri’de sanatçı, kadın cinsel organını bütünüyle gözler önüne seren ve psikanalist Jacques Lacan’ın satın aldıktan sonra ölümüne kadar yıllarca saklayıp gözlerden uzak tuttuğu Gustave Courbet’in L’Origine du Monde (1866) başlıklı yapıtına gönderme yapıyor. Musee d’Orsay’de yeniden sergilenmesiyle birlikte, bu resmin mahremiyeti bir kez daha kamusallaşmış oldu. Burhan Kum, L’Origine du Monde‘a gerekirse kolayca açılabilecek olmakla birlikte, hiç ışık geçirmeyen kalın ve koyu lacivert kadife perdeler arkasına gizlenme şansı veriyor. Böylece hakikat perdenin arkasında kalıyor, dünyanın kökeni kamusal olan ve özel olan arasındaki o dar alanda varlığını sürdürüyor. 

9. Francesco Albano, Aziz Sebastian 




Felsefi konularda pisişik meselelere uzanan geniş bir bilgi alanı olan Francesco Albano, insanlık durumuna duyduğu bu ilgiyi bedenin yokluğunu ve sınırlarını gösteren heykellerinde ortaya koyar. Sanatçı, insanın eti kemiğini, bedenimize uygulanan toplumsal ve psikolojik şiddeti somutlaştırmaya yarayan eleştirel bir form olarak ele alır. Bu heykelde, yaşamını yeni bir din olan Hristiyanlığın kelamını yaymaya adamış olan ilk Hristiyan şehitlerden Aziz Sebastian'ı görüyoruz. Aziz Sebastian, Rönesans ressamları tarafından defalarca vücudu oklarla delik deşik edilmiş yakışıklı bir genç olarak tasvir edilmiştir. Buna karşılık Albano, erken Hristiyanlık döneminin bu azizini ele alırken onun tutkulu adanmışlığının farklı bir boyutunu gözler önüne seriyor.


Sergi kataloğuna göre 13. Heykel olarak numaralandırılsa da alt katta sergilendiği için burada yazmak istedim. 

13. Jon Rafman, Yutan Yutuldu



Jon Rafman‘ın yapıtları, sanatçının kendi değişiyle “karşıt duyguların, hem vahşi, dehşet verici bir yutma hem de erotik bir şeyin” (heykele bakılan açılarda farklı şeyler anlamak mümkün) bir temsili olarak, birbirini sürekli yutan çeşitli hayvan imgelerinden oluşuyor. Bir şeyi onu tüketebilecek kadar çok sevme halinin basit bir metaforu olan Yutan Yutuldu, bir yandan da insanın ana rahmi gibi güvenli bir yere dönme isteğini vurguluyor. Bu bakımdan yapıt, Rafman’ın sınırsız tatmin peşinde koşan günümüz toplumunun belirgin özelliği olarak bitimsiz tüketime duyduğu ilginin de bir göstergesidir. 




Not 1: Bu yayında fazla sıkmamak için yalnızca ilk katı paylaştım sizinle,

Not 2: Fotoğrafların altlarındaki eserlere ait açıklamalar sergi kataloğunda yazan açıklamalar.

Not 3: Merdivenleri, üst katı ve bahçeyi sırayla paylaşıyor olacağım. 
(Kapadokya yayını gibi olmayacak, söz)

Not 4: sizi seviyorum, buraya kadar okuyanları, daha çok 😍😍

8 yorum:

  1. Aaa Doubtfire'ın gözlüğü yerine konmuş, biz gittiğimizde yoktu.

    Ben broşürümü eve dönerken düşürdüğümden yazamamıştım açıklamaları, seninki ne güzel olmuş.

    Hırkanın altındaki yüz bürün dünyaya küsmüş gibi gelmişti bana.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Acaba siz ne zaman gittiniz? Belki de ben gittiğimde gözlük vardı, sonradan mı yoktu acaba diye düşündüm.
      Çok teşekkür ederim, dümdüz fotoğraflara bakınca manaları kavranamıyor, açıklamalarını özellikle eklemek istedim :)
      Bana da öyle geldi, hüzünlü bir yüzü vardı..

      Sil
  2. Bir türlü çıkıp gidemediğim için görünce yine pişman oldum. :(

    YanıtlaSil
  3. Gerçekten gizemli bir sergiymiş hem ürkütücü hem düşündürücü.Güzel paylaşımın için teşekkür ederim sayende birşey daha öğrenmiş oldum .

    YanıtlaSil
  4. Yazının başında keşke biz de İstanbul'da olsaydık da gitseydik hissiyle okumaya başlamıştım yazıyı ancak sonuna geldiğimde ne gerek var hanımefendi gayet kaliteli fotolarla bu ihtiyacımızı gidermiş dedim. :)

    Teşekkürler bizi de gezinize eş olarak kabul ettiğiniz için. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu ne zarif bir yorum, beni bu güzel yorumunuzla çok mutlu ettiniz, çok teşekkür ederim..

      Ne mutlu bana açıklayıcı olabildiysem :)

      Sil

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...